Prostat kanseri, erkekleri endişelendiren hastalıkların önderlik yapar. Bilhassa 40 yaşın üzerindeyseniz çekince çanlarının çalmaya başladığı söylenebilir ve hatta 75-80 yaşına geldiğinizde, bu hastalıkla savaşım etmeye başlama ihtimaliniz mühim seviyede artar.
Hedefimiz yıkım tellallığı yapmak değil sadece bu noktadaki verilerin dikkate alınması gerekiyor. Mesela Avrupa’da her yıl 346.000 adam, bu rahatsızlıkla karşı karşıya kalmakta ve Türkiye’deki erkeklerde de prostat kanserine yakalanma oranı epey fazla.
Peki, adamların prostat kanseri olma yüzdesinin bu kadar fazla olmasının sebebi nedir?
Prostat, bağırsakların ön tarafında, idrar torbasının derhal altında olup bu bölgenin çıkışını saran ceviz büyüklüğünde bir salgı bezidir ve meni sıvısının yapımından mesuldür.
Aslen adamların prostat kanserine bu kadar fazla yakalanmasının temelinde, zaman içinde ve yaşlandıkça öteki hücrelerde olduğu benzer biçimde prostattaki hücrelerin de işlevini yeterince yerine getirememesi vardır. Böylelikle kanser ihtimali daha da yükselir.
Daha açık bir halde ifade etmek gerekirse, bildiğiniz benzer biçimde prostat da dâhil olmak suretiyle vücudumuzun içindeki her şey hücrelerden oluşur. Tam anlamıyla işlevini yerine getiren hücreler, hücre döngüsünden geçerler ve burada büyürler. Devamında mitoz olarak malum bir süreçle kopya hücrelere bölünürler.
Sadece hücreler yalnız gelişme sinyallerini almakla kalmaz.
Bununla birlikte onlara büyümeyi tamamen durdurmalarını söyleyen gelişme karşıtı sinyallerle de karşılaşırlar. Üstelik hücreler, sınırı olan bir kopyalama kapasitesine haizdir. Şu demek oluyor ki ne kadar oldukca çoğalırlarsa bunu yine yapma şansları da bir o denli azalır.
Bu süreci devam ettiremeyen eski ve yıpranmış hücreler ise çoğunlukla hücre ölümü yada hücre intiharı ile yok olurlar. Fakat bazen hücrenin özelliklerini değiştiren bir mutasyon yada hata meydana gelebilir.
Bu mutasyonlar, tesadüfen meydana gelir fakat bunlardan birkaçının birleşimi netice olarak hızla büyüyen, kontrolsüz bir halde kopyalanan ve ölümsüzleşmiş hücre kitlelerine neden olur.
Bu da kanseri bununla beraber getirir ve adamların yaşlandıkça prostat kanserine yakalanma olasılığının niçin bu kadar yüksek bulunduğunu açıklar.
Öte taraftan bir adama ilişik hücrelerin, birçok hücre nesli süresince çoklu mutasyonları kendinde barındırma şansı epey yüksektir ve bu durum da prostat kanserinin kapılarını aralar.
Ek olarak bu hastalık hem ABD’da hem de Birleşik Krallık’ta, erkekleri ölüme götürmüş olan hastalıkların ilk üçü içinde yer alır. Öte taraftan Asya ise prostat kanseri noktasında en düşük sayıya haizdir.
Akıllara gelen ilk şey bu durumun genetik olduğudur ve birçok emek harcama da bu düşünceyi destek sunar. Fakat işin değişik bir boyutu da var.
Şaşırtıcı bir halde, ABD’ya taşınan Asyalı erkeklerde ABD’da bulundukları süreyle doğru orantılı olarak prostat kanseri görülme sıklığı Asya’da yaşayanlara nazaran oldukca daha yüksektir.
Üstelik ABD’da doğan Asyalı bebeklerde bu rahatsızlığın görülme sıklığı, ABD’da doğan beyaz bebeklerle neredeyse aynıdır ve bu da genetikten ziyade rejim ve yaşam seçimi faktörlerinin de etkili bulunduğunu açıkça gösterir.
Türkiye’de prostat kanseri, Dünya Sıhhat Örgütünün 2018 verilerine nazaran erkeklerde görülen kanserlerin %14,6’sını oluşturur ve akciğer kanserinden sonrasında ikinci sıklıkta görülür.
Bu rahatsızlığın emareleri ise şu şekildedir:
- Sık sık idrara çıkma
- İdrar yaparken ağrı ve yanma hissi
- Yavaş yada zayıf idrar akışı
- İdrar kaçırma
- Kalça, sırt, göğüs yada kemiklerde ağrı
- İştah kesilmesi
- Kilo kaybı
- Bitkinlik
Özetle; bazı emareler, bu rahatsızlığın teşhisinde bir bakıma rol oynasa da prostat kanserinin {nasıl} geliştiği net bir halde hemen hemen aydınlatılamamıştır ve yaşla beraber hücrelerin işlevindeki azalmalar ve genetik, bu aşamada belirleyici olarak düşünülür.