Islahat

  • ıslahat

    İsimArapça

    Daha iyi duruma getirmek için meydana getirilen değişim, düzeltme yada iyileştirme, düzeltim

    Cümle 1: Kadıncağıza paşadan kalan aylık her yeni devlet ıslahatında kırılıp küçülüyordu. – R. N. Güntekin

Benzer Kelimeler

ıslahatçı
ıslahatçılık


Islahat Nedir ? (Özet) :
1) İyi bir hale getirme; iyileştirme, düzelme (düzeltim).

2) Arapça “Islah” kökünden gelen bu kelime; iyi bir hale koyma, iyileştirme,düzeltme, düzenleme anlamlarına gelir. Dönemin gereklerine yanıt vermeyen kurumları bazı prensipler dahilinde dönemin gereklerine gore tekrardan düzenlemedir. Aşama kademedir, zorlayıcı değildir, iyileştirmeye dönüktür.

3) Cemiyet hayatında belirli alanlarda meydana getirilen düzeltmelerdir. Aslolan amaç, cemiyet düzenine biçim vermek, toplumun gereksinimlerini ileri görüşte karşılamaktadır. Reformlar uygulanmış olduğu sistemin hukuk düzenine uygun yapılardır, zorlayıcı değildir, aşamalıdır.

4) Herhangi bir usulde, işte, müessesede, kuruluşta yada devlet düzeninde eskiyen, bozulan, aksayan yanları düzeltmek, iyileştirmek, iyi bir hale koymak, kusur yada noksanını tamamlamak yada artık bekleneni vermemesi sebebiyle yerine yenisini koymak, düzeltim.

Osmanlıda Islahat

Osmanlı tarihinde gerileme döneminde başlatılan, 19. yüzyılın başlarından itibaren daha fazlaca Batı örneğine gore girişilen yenileşme ve ilerleme atılımları.

Islahat Fermanı(1856) Sebepleri

– Bu fermanın kabul edilmesindeki en mühim niçin,devletin dağılmasını önlemektir
– Gayrımüslimler ve yabancılar hedef alınarak çıkarılan bir fermandır
– Dış baskılar sonucunda ortaya çıkmıştır(1856 Paris Antlaşması)
– Fransa nın ısrarı ile öteki devletlerin de katılımıyla(ingiltere,avusturya vsvs…) fermanın maddeleri belirlenmiştir.Islahat fermanı çıkış kaynağını yabancı devletlerden alır.Paris antlaşmasında yer almış olduğu için uluslar arası bir problem haline gelmiştir.
– Osmanlı devleti paris antlaşmasının şartlarını kendi lehine çevirebilmek için bu fermanı duyuru etmek zorunda kalmıştır.

Islahat Fermanı (1856)

– Bu buyrultu bir anayasa özelliği taşır(maddi anlamda anayasal niteliktedir)
– Kanun önünde müslümanlara ve müslüman olmayanlara eşitlik getirilmiştir
– Dini inançlara özgürlük getirilmiştir(din değiştirmede zorlama yoktur)
– Azınlıklara ilişik;okul,kilise,mezarlık,manastır,hastahane benzer biçimde yerlerin tekrardan yapılmasına ya da onarım edilmesine izin verilmiştir
– Karışık mahkemeler kurulmuştur(müslümanlar ve gayr-ı müslimler )
– Yabancı devletlerle yapılacak antlaşmalar gereğince yabancılar da Osmanlı Devleti sınırları içinde mülk sahibi olabileceklerdir.
– Mezhepler içinde eşitlik getirilmiştir(dil,din,ırk farkı gözetilmeden)
– Patrikhanelerde yeni meclislerin kurulmasına ve bu meclislerde alınacak kararların,osmanlı hükümetinin onayından geçtikten sonrasında uygulanmasına karar verilmiştir.
– Islahat fermanı,tanzimat fermanının(1839) devamı durumunda bir fermandır.Tanzimat fermanı benzer biçimde Osmanlı imparatorluğu içindeki gayr-ı müslimleri, bilhassa hıristiyanları müslümanlarla aynı haklara kavuşturmayı hedef almıştır.
– Islahat Fermanı, Sened-i İttifak ile süregelen, Tanzimat Fermanı ile devam eden Osmanlı anayasacılık hareketleri içinde atılmış mühim bir adımdır.

Tanzimat Öncesi Islahat Hareketleri

II. Osman döneminde meydana getirilen ıslahat hareketleri

II.Osman döneminde birçok ıslahat hareketine girişilmiş sadece başarıya ulaşmış olunamamıştır.Bunlar;
Yeniçeri Ocağı`nı kaldırarak yerine Anadolu Türkleri ve Türkmenlerden yeni bir ordu oluşturmak
Başkenti İstanbul`dan Anadolu`daki başka bir şehre taşımak
Giyim inklabı yapmak
Fatih Kanunnamesi’ni kaldırarak yeni bir kanun hazırlamak
İlmiye sınıfın siyasal ve mali hakimiyetini kırarak din ocağı haline getirmek
Fakat 1620 senesinde katledirilerek öldürülmesi üstüne bu ıslahatlar sözde kalmıştır.

IV. Murad döneminde meydana getirilen ıslahat hareketleri

IV.Murad 2 Eylül 1633 senesinde bazı ıslahat hareketleri gerçekleştirmiş oldu.
Bunlar;
Kahvehaneler yıktırıldı
Tütün içmek yasaklandı
Gece fenersiz sokağa çıkılmadı
Bizzat IV.Murad akşamları giyim değiştirerek kontrole çıkar, kurallara uymayanları cellat yardımıyla başlarını keserdi.

III. Selim döneminde meydana getirilen ıslahat hareketleri

III. Selim döneminde mühim ıslahatlar yapıldıysada Kabakçı Mustafa isyanı sonucu geçerliğini yitirmiştir.Bunlar;
Yeniçerilerin Esame alımı yasaklandı.
Osmanlı-Rus savaşına katılmayan tımarlıların dirlikleri kesildi.
1792 senesinde ise Halıcıoğlu`da bir Humbaracı ocağı kurmuştur. Bu kışlanın bir bölümünde istihkamcı, öteki bir kısmında ise humbarcı yetiştiriliyordu.
1800 senesinde Humbaracı Ocağına bağlı olarak Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn kuruldu.
1805 senesinde gene bu okul inşşat ve seyrü sevafin adlı iki ana bölüme ayrılmıştır.
1793 senesinde Düzen-ı Cedit ordusu kuruldu.1.600 asker İstanbul`da öteki 12.000 şahıs ise öteki vilayetlere gönderildi.
Düzen-ı Cedit ordusunda uygulanan talim zaman içinde imparatorluğun bir çok yerinde uygulanmaya başlandı.

III. Ahmed döneminde meydana getirilen ıslahat hareketleri

Bknz: Lale Devri

I. Mahmud döneminde meydana getirilen ıslahat hareketleri

Humbaracı Ahmed Paşa trafından Humbarhane ve Herdeshane kurulmuş, fakat yeniçerilerin kazan kaldırmasıyla kaldırılmıştır.

I. Abdülhamid döneminde meydana getirilen ıslahat hareketleri

Sürat topçuları ocağının kontejjanı geliştirilerek 250`den 2.000`e çıkarıldı.
Haliç`deki istihkam okulu Camialtı`na taşındı..

II. Mahmud döneminde meydana getirilen ıslahat hareketleri

II.Mahmud sürecinin en mühim ıslahatı yeniçeri ocağını kaldırmasıdır.
1808 yılının ocak ayında Düzen-ı Cedit ordusunun devamı olan Sekban-ı Cedit ordusu kuruldu.Sonrasında Yeniçeri`lerin baskısıyla kaldırıldı.
Yeniçeri Ocağı kaldırılarak yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediyye (17 Haziran 1826) ordusunu kurmuştur.
Giyim inkılabı yaparak başlık, cepken ve şalvar yerine fes, ceket ve pantolon getirilmiştir.
İlk posta teşkilatı kuruldu.
İlk gazete olan “Takvmi Vakayiye” çıkarıldı.
Divan-ı Hümayun kaldırılarak yerine Nazırlıklar kuruldu.
1827 senesinde cerrahhane ve tıbhane birleştirilerek “Mektebi Tibbiyeyi Adliyeyi Şahane” kuruldu.

Düzen-ı Cedid

Geniş anlamda, Sultan III. Selim’in Osmanlı İmparatorluğu’nu Batılı usullerle tekrardan düzenlemek amacıyla giriştiği düzeltim (ıslahat) hareketlerine verilen (yeni seviye) addır. Dar anlamda ise, bu hareketin bir kısmı olarak yeniçeri ocağının yanı sıra ve ileride onun yerine geçmek suretiyle Avrupa usulüne gore kurulan yeni ordu anlamındadır.

Osmanlı Devletinde on sekizinci çağ sonunda, askerî ve idarî sahalardaki düzensizliklere deva bulmak için meydana getirilen teşebbüslerin tamamı. Ek olarak, Avrupa usulleriyle meydana getirilen talimli orduya verilen isim. Bu terim, ilk kez Fazıl Mustafa Pasa tarafınca, sade-i azam ligi esnasında, maliyede meydana getirilen bazı yenilikler için kullanılmıştır. Sonrasında Sultan Üçüncü Selim Han (1789-1807) devrinde de, simdi anlaşılan manâda kullanılmağa başlanmıştır. Sadece, Nizâm-i Cedide, geniş ve dar manâda olmak suretiyle iki şekilde tanım edilmiştir. Dar manâda; Sultan Üçüncü Selim Hân devrinde, Avrupai tarzda yetiştirilmek istenen askeri; geniş manâda ise; gene ayni padişah devrinde devlet teşkilâtının bütününde yapılmak istenilen yenilikler olarak bilinmektedir. Bu tariflerden ikincisi daha doğru olarak kabul edilir.

On sekizinci çağ süresince devam eden askeri başarısızlıklar, bu tarz şeyleri takibe eden günlerde ıslahat layihalarının verilmeleriyle neticelenirdi. Bunların içinde, Halil Hamim Pasa’nin askerlik sahasındaki nizâmnâmesi en önemlisidir. Sultan Üçüncü Selim’in tahta çıkısına kadar aşağı yukarı yüz yıl kadar devam eden ıslahat hareketlerinin bir merhalesini teşkil eden Nizâm-i Cedide fikri, tamamen bu padişahın sahsına bağlanır. Hakkaten şehzadeliği ve veliahtlığı esnasında devletin içinde bulunmuş olduğu durum için meydana getirilen ıslahat teşebbüslerini yakından takip etmiştir.

Nizâm-i Cedide hareketi, Sultan Üçüncü Selim’in tahta çıkısıyla birlikte belli bir tertibe içinde uygulanmağa başlandı. Bu şekilde yeni bir sistemin konulması için, ilk olarak bazı yönlerden örnek alınacak Avrupalıların ilerlemesinin Sebenlerinin incelenmesi ve devlet adamlarıyla âlimlerden teşekkül edilecek bir danışma meclisinin kurulması icaba ediyordu. Padişah, meşveret (danışma) meclisi teşkiliyle, yeni fikrin, bir şahsin değil, devletin mali olması gayesini güdüyordu. Islahat için yirmi iki devlet adamından, bu konudaki düşüncelerini açıklayan birer rapor hazırlamalarını istedi. Yirmi iki kişinin ikisi Avrupalı idi. Bunlardan Bertrauf Osmanlı Ordusu’nda çalisan’bir subay, diğeri ise İsveç konsolosluğunda çalışan D’Ohosson idi. Türk devlet adamlarının belli baslıları ise, Sadrazam Koca Yusuf Pasa, Veli Efendi zâde Güvenilir, Defterdar Şerif Efendi, Tatarcık Abdullah Efendi, Cavusbasi Efendi ve tarihçi Enver Efendi idi.

Diger taraftan Ebu Bekir Râtib Efendi, o devir için Avrupa’nın kuvvetli devletlerinden olan Avusturya’nın başşehri Viyana’ya sefaret vazifesiyle gönderildi. Gönderilen bu elçiden, Avusturya’nın tüm müesseselerini incelemesi ve rapor etmesi istendi. Sekiz aylık bir gezi neticesinde yazılan bu sefaretnâmede, alınması ihtiyaç duyulan baslıca tedbirler su maddeler içinde özetlenebilir: l. Hazinenin dolu ve tertipli olması, 2. Askerin itaatli olması, 3. Devlet adamlarının doğru ve sadık kimseler olması, 4. Halkın refah ve himayesinin temini, 5. Bazı devletlerle ittifak anlaşmalarının yapılması.

Ebe Bekir Râtib Efendiye gore, örnek seçilecek bir devletin askerî kanunları ve nizamları alıntılama edilerek, kendi bünyemize uydurup, gereksinimimize yanıt verecek bir Nizâmi Cedid ordusunun kurulması gerekiyordu. Padişahın düşüncelerine etki eden bu sefaretnâme, Nizâm-i Cedide programının hazırlanmasının bir safhasını teşkil ediyordu.

Kendisinden önceki padişahların, ıslahat hareketlerindeki düşüncelerinden faydalanmasını bilen Sultan Üçüncü Selim Hân, Sultan Üçüncü Ahmet Hân devrinde yapılmak istenilen ıslahatın, devlet adamlarından gizli saklı olmasının zararlarını gördüğünden, devlet adamları ve âlimleri yanına çağırarak, onların düşüncelerinden yaralanma ve memleketlerin durumunu daha iyi tahlil etme imkânını ele geçirmek istedi. Sadece layihaları kaleme alan kimselerin askerlik sahasında deneyim sahibi kişiler olmaması, köklü tekliflerin gelmesine mâni oldu.

Verilen layihalar, baslıca üç görüş üstünde toplanıyordu: 1. Ordunun, Kanunî Sultan Süleyman Kanunları’na gore ıslah edilmesi. 2. Sultan Süleyman Kanunları’na, Avrupa nizamlarını uygulama ederek tekrardan ordu teşkili, 3. Yeniçeri Ocağı tamamen kaldırılarak, Avrupa usûllerine gore yeni bir ordunun kurulması, üçüncü düşüncede olanlara gore, devletin eski kanunları ihtiyaca yanıt veremez hâle gelmiş, Yeniçeriye fesada karışması da ordunun bozulmasına sebep olmuştu. Ziraatçi, esnaf benzer biçimde meslek sahibelerinin, bir yolunu bularak birer Esamî ele geçirmeleri de bu tarz şeyleri esnaflıkla Uğrasan kişiler hâline getirmişti. Bu Sebenlerden dolayı Yeniçeri Ocağı’nı bir tarafa bırakarak, tamamen Avrupa usulleriyle yeni bir ordu kurulmalıydı.

Sultan Üçüncü Selim Hân, bu fikirlerden üçüncüyü seçti. Programın uygulanması için tertibe edilen heybetin basına, İbrahim İsmet Bej benzer biçimde dirençli bir kişisel getirdi. Bu zat, isin başlangıcında olabilecek tehlikeleri dile getirmişti. Islahat heybetinin hazırladığı program, yet-misimi maddeden meydana geliyordu. Ilk olarak askerlikle ilgili maddelerin tatbikatına geçildi.

Yeniçeri Ocağı’nın ansızın kaldırılmasının devlete vereceği zararın ortada olduğundan, bu ocağın ıslah edilmesi esnasında yeni ordunun kurulması çalışmalarına başlandı. Yeniçeri Ocağı’na haftada birkaç gün mecburî talim konuldu. Humbaracı, Topçu lağımcı ve Toparabacı ocaklarının yeni kanunnâmeleri hazırlandı. Bunlar ordunun teknik sınıflarını teşkil edeceklerdi.

Yeni ordunun teşkili ise, Mütevazı-i âzâm Koca Yusuf Paşa’nin Ziştovi ve Yaş ândlaşmalarindan sonrasında cepheden İstanbul’a dönmesi ile baslar. Mütevazı-i âzâmin Avrupa’dan subay da getirmesi, talimli piyade askerinin teşkilini hızlandırdı. Padişah bu ordunun Yeniçeriler’ den bağımsız ve genç Yeniçerilerdin buraya alınmasını istiyordu. Sadece bunun mahzurlarının olması, yeni ordunun Bostancı Ocağı’na bağlı, onikibin mevcutlu ve örnek bir ordu benzer biçimde teşkili yoluna gidildi. Levende çiftliği Kanunnâmesi ile yeni ordunun kadroları ve öteki meç’ elerleri açıklanmış oluyordu.

Nizâm-i Cedide ordusunun kurulusunda ortaya’ çıkan öteki bir sorun de, halkın, bilhassa Yeniçeri Ocağı’nı benimsemesi, böylelikle meydana gelecek ziyanı önlemekti. ziyanı önlemek içinde halk içinde saygın olarak malum devlet adamlarından yaralanma yoluna gidildi. Meydana getirilen propaganda da, yeni ordunun İstanbul’da Rus tehlikesine karsı muhafaza için kurulduğunu, İstanbul’a karsı bir çekince esnasında Anadolu ve Rumenline dağılmış olan, çiftçilikle Uğrasan askerin geç gelmesinin doğuracağı tehlikeler anlatıldı. Pek tesirli olmamakla birlikte Meydana getirilen propaganda neticesi, ilk andaki tepkiler önlenmiş oldu. Sessizlikten yararlanmak isteyen devlet, Anadolu’da asker yetiştirme hareketine girişti. Bu harekette, Karaman Valisi Kadı Abdurrahman Pasa ile Amasya Sancakbeyi Cabbarzade Süleyman beg’in gayretleri semeresini verdi. Sadece Yeniçeri Ocağı’na talim mecburiyeti konması, hariçken Esamî satın alarak ulufeye kaydolanların isine gelmemesi ve ocak içinde usulsüz kesinti topliyanlarin, kanunnâme ile engellenmesi, çıkarcıları zor duruma soktu. Meydana getirilen karsı propaganda neticesi ilkin Yeniçeriler talime çıkmamaya başladı, sonrasında da Nizâm-i Cedide’ e kaydolanların dağılmaları, devlet adamlarına Nizâm-i Cedidin yalnız orduda uygulandığını anlatmış oldu. Bu esnada Levend’den başka Üsküdar’da Kadı Abdurrahman Paşa’nın askerlerinden teşekkül eden yeni bir ordu tesis edildi.

Düzen-i Cedide ordusunun kurulmasının doğrusu sıra Tophane, Tersane ve Mühendishane’nin de tekrardan organizasyonuna başlandı. Tophane mensupları elenerek yenilendi, Avrupa’dan top döküm ustaları getirilerek yeni ve güçlü top imalâtına başlanıldı. Oldukça ihmâl edilmiş olan donanma ve tersanenin ıslahatına girişildi ve bu mevzu, Minik Hüseyin Pasa’ya verildi. Alınan tedbirler neticesinde donanma her yönden güçlendi. Fennî eğitimde eğitim ve terbiyenin ilerlemesi için, 1773′ de oluşturulan Mühendis hâne-i Bahri-i Hümâyûn genişletilerek, Teknik üniversite mahiyetindeki Mühendis hâne-i Bahri-i Hümâyûn, 1794’de kuruldu. Bu okullarda, geniş seviyede yabancı öğretmenlerden faydalanıldı. Okulların kitap ihtiyacını karşılamak için de Üsküdar matbaası tekrardan tesis edildi.

Meydana getirilen değişimler, devlet bütçesine ağır yük getiriyordu. Yükün kaldırılması için, yalnız Nizâm-i Cedidin giderlerini karşılayacak Irar-i Cedide denilen yeni bir gömü kuruldu. Ek olarak Irar-i Cedide, ileride meydana gelebilecek harplerin giderlerini de karşılayacaktı, îkiyüzbin kese değerinde olacak bu hazinenin gelir kaynaklarını, Rüsum-i Zecriye denilen tütün, içki ve kahveden Alınan vergilerle, mahlûl mukataalardan Alınan vergi ve her yıl yenilenen beratlardan Alınan vergiler teşkil ediyordu. Hazinenin hesaplarını görmek için de talimli asker nâzın, Irar-i Cedide Defterdarı atama edildi.

Nizâm-i Cedide hareketi, askeri sahadaki yeniliklerin doğrusu sıra idarî, siyasî ve ticarî sahalarda ayni istikamette bir ekip teşebbüsleri bununla beraber getirdi. İdarî sahada, Anadolu ve Rumeli, yirmiseliz vilayete bölündü ve vezir şayisi buna uygun hâle getirildi. İdareciliği menfî olan ve ehliyetsiz kişilere vezirlik verilmemesine dair Kanunnâme çıkarıldı ve tayinlerin yapılması hakki Padişah ve Sadrazama verildi. Vezirlerin memuriyet süresi, minimum üç, en fazlaca beş yıl içinde sınırlandırıldı. Kadıların durumu, tımar nizâmnâmesi düzenlenerek, yapılacak muamelelerin kanunnameye uygun olmasına dikkât edildi.

Osmanlı Devleti’nin iktisadî, idarî, siyasî sahalarında Meydana getirilen yenilik ve Islâhatlar, Meydana getirilen menfi propaganda, içteki ve dıştaki başarısızlıklar sebebiyle istenilen neticeyi veremedi. Islahatları uygulama edenler içinde, padişaha tam olarak itaat edenlerin şayisinin azca olması da başarısızlıkları getirdi. Harici düşmanlar Meydana getirilen savaşlar, Arabistan’da Vehhabî, Mora’da Rum, Balkanlar’da Sirp isyanları ile öteki ufak çaptaki isyanları bastırmakta güçlükle karşılanılmasının suçu, sürekli Nizâm-i Cedide askerine yüklendi. Yeniçeri Ocağı mensublarinin da Nizâm-i Cedide askerinin çoğalmasıyla kendi maaşlarının ellerinden gideceği korkusu, cephe almalarına sebebe oldu. Fransa’nın Osmanlı Devleti aleyhine cephe alıp, İstanbul’daki Fransız sefirinin el altından Yeniçerileri, “maaşlarınız alınıp, devlet ileri gelenlerine dağıtılacaktır” seklindeki tahrikleri de etkili oldu. Bu hareketin başarısızlığında bazı fena tesadüflerin, korkak ve müsrif devlet adamlarının da tesiri oldu. Devlet bütçesinden Meydana getirilen masrafların artması, hileli sikke kesilmesi yada yeni yeni vergilerin konulmasına bağlı olarak, eşya tutarları arttı. Taşrada vergi tahsildarlarının suiistimalleri, halka büyük sorun getirdi. Bu Sebenlerden, yeniliğe karsı olan unsurlar, Nizâm-i Cedidi yıkmak için fırsat arar hâle geldiler.

Napolyon’un Mısır seferi esnasında Akma Kalesi’nin önündeki harpte basari kazanan Nizâm-i Cedide ordusundan, Sırp isyanlarına ve Rusya ile cenk tehlikesine karsı faydalanılmak istendi ve ordu Rumenline geçirildi. Sadece bu durumdan şüphelenen Rumeli ayanına, ordunun Sırp isyanını bastırmakla vazifeli olduğu ilân edildi. Fakat, Mütevazı-i âzâm İsmail Paşa’nin ve yeniliğe muhalif olanların Rumeli ayanı ve Yeniçerileri tahriki, olayların başlangıcı oldu. İlk hadise Tekirdağ’da meydana geldi. Burada kurulacak Nizâm-i Cedide ordusuna dair fermanı okuyan kişiyi yeniçeriler öldürdüler. Askeri Edirne’ye götürmüş olan Kadı Abdurrahman Paşa’ya direnç edilmesi, iç harp tehlikesi derecesine ulaştı. İngiliz donanmasının İstanbul’u yakmakla tehlike arzettiği ve düşmanın sınırlara asker yığdığı sırada bu şekilde bir isyanın başlaması, devletin selâmeti açısından fena neticeler doğuracağı aşikardı. Bu sebeple Üçüncü Sultan Selim Hân, Abdurrahman Paşa’yı geri çağırdı. Arzu edilen neticenin aksine, muhaliflerin taşkınlıklarını artırmaktan başka bir ise yaramadı. Zira yenilik düşmanlarının şımarmalarına sebebiyet verilmişti. İstanbul’da Boğaz yamakları isyan etti.

Edirne’deki hadiseden sonrasında merkezde meydana getirilen değişimler, yarar yerine zarar getirdi. Tayinlerle, görünürde Nizâm-i Cedide taraftarı olanlar, makam sahibi oldular. Ordunun da İstanbul’da bulunmayışını fırsat bilen Yeniçeri ve yenilik muhalifleri, Nizâm-i Cedidi ortadan kaldırmağa karar verdiler. Bu karardan habersiz. olan padişah. Boğaz yamaklarını Nizâm-i Cedi’de dahil etmeğe çalışıyordu. Köse Musa Pasa ise el altından haber göndererek, bu askerleri; “Eğer, Nizâm-i Cedide elbisesi giyerseniz dinden çıkarsınız, giymezseniz ocaktan atılırsınız. Kim bilir Nizâm-i Cedide sizi öldürecek” diye tahrik ediyordu. Tahrikler sonucu 26 Mayıs 1807 tarihinde Büyüklere çayırında toplanan Yeniçeriler isyanı başlattılar. Baslarına reis olarak seçtikleri, Kabakçı Mustafa denilen serkeş de İstanbul halkına, yaptıkları isin mukaddes bir hareket olduğu yolunda propaganda yapmış oldu.

Bu esnada Kaymakam Köse Murada Pasa, bir taraftan Padisah’a isyanı önemsiz benzer biçimde gösterirken öteki taraftan, isyancıları bastırmağa hazırlanan Topçu Ocağı’na, karsı gelmemelerini emreden haberi gönderiyordu. Böylelikle isyan programı tertipli olarak uygulama edilmeğe başlandı. İsyancılar Et Meydanı’nda (Aksaray semti) toplandıktan sonrasında, devlet adamlarının içinde bulunan Nizâm-i Cedide muhalifleriyle anlaştılar. padişah durumdan haberdar olduğunda is isten geçmişti. İsyanın bastırılması için Nizâm-i Cedidin kaldırıldığına dair bir buyrultu yayınladıysa da, asiler bu kez da, padişahtan on bir kişinin kendilerine teslimini istediler.

Kendisine on bir kişinin isimlerinin sıralaması verildiğinde fazlaca üzülen padişah, tüm bunlara sebebe, kendi yumuşak huyluluğu bulunduğunu söylemiştir. Kan dökülmemesi için asilerin istekleri kabul edildi. Asiler verdikleri listede olan kişileri birer yolunu bulup katlettikten sonrasında is bununla bitmeyerek, yeni bir istekle ortaya çıktılar. Sıra nihayet Nizâm-i Cedidin mimari olan Sultan Üçüncü Selim’e geldi ve bu padişah iyi huyluluğu, şefkati ve temiz ahlâki yüzünden şehit edildi. İsyanın neticesinde de memleket, Avrupa’ya yetişmek yolunda uzun bir süre geri bırakılmış oldu.


  1. ıslahat fermanı
  2. ıslahat ne demek
  3. ıslahat nedir
  4. ıslahat fermanı nedir
  5. ıslahat fermanı maddeleri
  6. ıslahat
  7. ıslahat fermanı ne süre
  8. ıslahatlar
  9. ıslahatı edebiyye
  10. ıslahat fermanı niçin deklare edildi

  1. Rönesans
  2. Tanzimat Fermanı
  3. Tanzimat Fermanının Getirmiş olduğu Yenilikler
  4. 18. Yüzyıl Islahatları
  5. Düzeltim Hareketlerinin Neticeleri
  6. Rönesans Ve Düzeltim
  7. Tanzimat Döneminde Öykü Ve Özellikleri
  8. Tanzimat Fermanının İlan Sebepleri
  9. Tanzimat Periyodu Edebiyatı
  10. Düzeltim Hareketleri
  11. Tanzimat
  12. Tanzimat Döneminde Ortaya Çıkan Yazınsal Eserler
  13. Tanzimat Edebiyatı Sanatçıları ve Eserleri
  14. Tanzimat Fermanı ile Islahat Fermanı Arasındaki Farklar
  15. 2. Dönem Tanzimat Edebiyatının Özellikleri

Yorum yapın